‘Müsaadenizle çocuklar’ deyip gidişinin üstünden tam on koca yıl geçmiş.
‘Müsaade senin Barış abi’ dememiştik bile ama duymadı
sesimizi. Sağır bir şubat ayı idi yer gök barış sesleriyle
yankıladığında ve ölümler yine çıplak gelmişti… İki kol düğmesi
paramparça olmuştu, Dağlar dağlar! Bir yol verin Barış Abiye, kara
sevdadır bu zaten dedikleri daha ne olabilir ki? ‘Adam olacak çocuklar’ kaldı ondan geriye, ‘’7’den 77’ye’’
derken bile ısrarla bir şeyin altını çizmek istiyordu ama çok
anlaşılmadı. 7 dilde söyledi mesajını 77 ülkeden. Pazar
kahvaltılarımızı neşelendiriyordu. 10 puan dağıtıyordu insanlığa,
vicdana, merhamete ve çocuk sevgisine. Adam olacak çocukların omzunda
yükselecek bir ülke hayal ediyordu belki de kim bilir.
Dişlerini fırçala, ıspanağı ihmal etme, arabada ön koltukta oturma bu
öğütleri hiç unutmadı çocuklar. Uzun saçlı, sempatik, acayip takıları
olan bu sevgi dolu amcalarını da… 1940’dan önce doğan hangi çocuğa
Barış ismi verilebilir ki? Belki de aramızdaki en yaşlı Barış oydu. Henüz son ve güzel şarkımı yazamadım
diyordu, acelesi vardı belli ki, hızlı hızlı konuşuyordu. Vakti azdı
bir şeyler anlatmalıydı Barış çelebi… Erol Evgin herkesin Barış
Manço’yu tanımlamakta güçlük çektiği bir zamanda söylemişti o sözü ‘O bir masaldı’ Evet
o bir masaldı. Yeryüzüne anlatılan sonu mutlu bitmeyen, daha doğrusu
erken sonlanan bir masaldı. Güz yağmurlarıyla bir gün çekti gitti…
İnanamadık… Kul Ahmet erken kalkar ‘haydi ya nasip’ derdi, kimseler anlamazdı ‘ya nasip’
ne demekti? Nasipti her şey işte ölüm bile… Parmaklarındaki yüzükleri
de kimse unutamamıştır. Ne çok severdi yüzüklerini, gidişinden sonra en
çok, bir televizyon programında o ‘saatli yüzüğü’ gördüğümüzde duygulanmıştık. Orda olsaydı alır parmağına takardı o yüzüğü. Kim bilir nasıl şaşırır nasıl sevinirdi…
Domates biber patlıcan gibi fantastik bir şarkı yapacak kadar radikal bir müzik adamıydı. Bir sanatçının kaleminden hem ‘domates, biber, patlıcan’ hemde ‘dönence’
nasıl çıkabiliyordu kimse anlayamıyordu? O bir müzik filozofuydu ve bu
topraklara ait her şeyi seviyordu. Ona göre manavdan da ezgi
çıkartılabilirdi, mezardan da… Fantastik şarkısını şöyle özetliyordu ‘‘Domates,
Biber, Patlıcan’da tabii ki ironi ile yaklaşıyorum olaya. 16 yaşındaki
genç bir çiftin tam aşkı yakalamışken, sokaktan geçen münasebetsiz bir
satıcıyla hayallerinin yıkılmasını anlattım. O, düşlerin çökmesi on
saniyelik bir olaydır ve şarkı yapmak yeterli zaten. Satıcının sesiyle
dünya kararmıştır. Delikanlı artık annesinin verdiği domates salçasını
yerken kızı düşünecektir. Böyle bir şey olur mu diyeceksiniz. Olur,
veya olmaz. Ben olacağını düşünerek bundan bir takım fanteziler üreten
bir insanım.’’ Yaz dostum diyordu Barış Çelebi yaz, bunu da yaz! Güzel sevmeyene adam denir mi? Kırk yıllık halk ozanıydı bir yanıyla ‘Barış söyler kendi bir ders alır mı?’
Sarın çizmeli Mehmet ağa’nın eşkalini veriyordu insanlığa, nazo
gelin ayağına takıyordu gümüş halhal’ı ve uzaklarda bir yerlerde
türküler söyleniyordu çığlıksız dupduru türküler, çatlamış dudağından
ne bir ses, ne de bir nefes Barış abi… Halil İbrahim’den bir lokma
sevgi getirdi bu coğrafyanın sofrasına, alladı pulladı aldı koynuna
ümidi, aynalı kemer vardı seher vakti tüm güzellerin belinde, can
bedenden çıksa ne olur?
Moda’sı geçmeyen bir evi kaldı müze bile olamayan. Son
röportajlarının birinde bu son yolculuğunu hissetmişti sanki ve
insanların kalbini burkan şeyler söylemişti;’’Yolculuk sürekli var
ve sıramız gelince hepimiz yolcuyuz. Bir gün söylemeye, vedalaşmaya
fırsat bulamayız belki. Onun için şimdiden söyleyeyim: Çoktan
uçmuş güvercin, Tahta masam devrilmiş, Can dostum çoban uykuda. Tatlı
komşu Ayşe Teyze, Emekli Salih Öğretmen Hepinize, hepinize elveda…
Dostlar elveda… Gözlerim kurşun gibi ağır ağır kapandı bu gece
Elveda…’’
Gözlerimizde yaş kalbimizde sızı unutmadık seni… Bir Barış vardı onun içinde ondan öte ondan ziyade. Güz yağmurları ıslatsın mezarını, pembe güller açsın etrafında…
Bir gün gelecek dönence biliyorum…
Kaynak :http://blog.milliyet.com.tr/